to top

Pazartesi - Cuma 9:00 - 18:00

Arayın 0222 408 88 26

BLOG

Özdemir Hukuk & Danışmanlık

Boşanma Davası

                Boşanma, evliliğin sona ermesi olasılıklarından biri olup hakim kararıyla evlilik birliğinin sonlandırılması anlamına gelmektedir. Anlaşmalı ve çekişmeli olmak üzere iki tür dava açılması ile boşanmak mümkündür.

                Anlaşmalı boşanma, tarafların önceden hazırladığı bir boşanma protokolüyle birlikte mahkemeye başvurması yahut taraflardan birinin dava açması ve diğer tarafın davayı kabul etmesiyle mümkündür. Söz konusu protokol ile (çocuk varsa) velayet, nafaka tazminat gibi hususları kapsamaktadır. Bu yola başvurmak için en az bir yıl sürmüş bir evliliğin tarafı olmak gerekir, elbette söz konusu bir yılın başlangıcı resmi nikahın yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar. Davanın açılmasından sonra boşanmaya karar verilmesi için her iki taraf da mahkemede serbestçe iradelerini açıklayabilmelidir. Şayet herhangi bir irade fesadına kanaat getirilirse yahut tarafların irade özgürlüğünde sakatlık tespit edilirse dava reddedilecektir. Taraflar dinlendikten sonra protokolün incelenmesi ve uygun bulunması boşanma kararı verilmesini sağlayacaktır. Şayet uygun bulunmazsa hakim davayı reddeder yahut kendisi değiştirerek tarafların onayına sunar. Söz konusu değişikliklerin eşler tarafından uygun bulunması ile boşanma hükmü verilir.

                Çekişmeli boşanmada ise çoğunlukla taraflar boşanma konusunda anlaşamamıştır ancak kimi durumlarda boşanma konusunda eşler anlaşmış olsa bile boşanmanın neticelerine dair karara varamamış olup hakim kararına ihtiyaç duymaktadır. Bu noktada çekişmeli boşanma davaları söz konusu olup belirli şartlara bağlanmıştır. Sadece kanunda düzenlenmiş olan boşanmanın genel veya özel sebeplerine dayanarak çekişmeli boşanma davası açılabilir.

                Boşanmanın genel sebepleri iki tip olup evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ve ortak hayatın yeniden kurulamamış olmasıdır.

                Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması dediğimiz, ortak hayat sürdürme sorumluluğunun taraflara yüklenemeyecek kadar ağır bir hal alması durumunda söz konusudur. Bu neticeye yol açacak davranışlar kanunda düzenlenmemiştir zaten düzenlenemez de ancak Yargıtay, kararlarında belirleyici birtakım fiilleri saymıştır. Bunlar, güveni sarsmak, kaba davranışlar sergilemek, eşini sevmediğini söylemek, eşin icra takibine maruz kalması gibi durumlardır.

                Ortak hayatın yeniden kurulamamasından söz edebilmemiz için evvelden reddedilmiş bir boşanma davası olmalı ve bu davanın ret kararı kesinleştikten en az üç yıl geçmiş olmasına rağmen taraflar evli bir çift olarak müşterek hayatı tesis edememiş olmalı. Kanunda belirlenmiş bu sürenin geçmesine rağmen evlilik hayatının yeniden kurulamıyor olmasını kanun koyucu evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak kabul etmekte ve boşanma sebebi saymaktadır.

                Boşanmanın genel sebeplerine dayanarak açılan davalarda iki taraf da taleplerinin kabul edilmesi için diğer eşin kusurlu olduğunu veya daha ağır kusurlu olduğunu ya da kendisinin kusursuz veya daha az kusurlu olduğunu ispat etmelidir.

                Özel sebepler ise zina, terk, akıl hastalığı, hayata kast veya pek kötü, onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme olarak beş şekilde düzenlenmiştir. Söz konusu sebepler boşanma kararı verilebilmesi bakımından mutlak olup bunlara dayanarak açılacak bir boşanma davasında, iddianın da ispat edilmesi durumunda tabi, hakim tarafların kusur derecelerini göz önüne almaksızın boşanmaya hükmedecektir.

                Zina, eşlerden birinin eşi dışında birisiyle cinsel birliktelik yaşamasıdır. Eğer aldatılan eş diğerini affederse bu sebebe dayanarak boşanma davası açma hakkını kaybedecektir. Öte yandan zinaya dayanarak açılacak bir boşanma davası fiilin öğrenilmesinden itibaren altı aylık ve her halde bir yıllık zamanaşımına tabi olacaktır. Yargıtay’a göre teşebbüs aşamasında kalmış zina da boşanma kararı için yeterlidir.

                Terk, eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği durumlarda mevcuttur. Ayrıca evine dönmek isteyen eşin eve dönmesine müsaade etmeyen yahut diğerini evi terke zorlayan eş de terk etmiş sayılmaktadır. Söz konusu sebebe dayanarak dava açabilmek için fiil altı ay boyunca kesintisiz sürmüş olmalı ve dördüncü aydan erken olmamak kaydıyla terk eden eşe usulünce bir ihtar gönderilmeli. İhtarın içeriğinde iki ay içinde eşin eve dönmemesi durumunda ortaya çıkacak hukuki neticelerin bildirilmiş olması, evin açık adresinin bulunması şarttır. Ayrıca ihtar gönderen eş diğer eşe dönüş masraflarını da göndermeli. Dava açılabilmesi için terk eden eş, ihtarname eline geçmiş olmasına rağmen çağrıya uymamalı. Terk sebebine dayalı boşanma davası herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.

                Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. Akıl hastalığı sebebiyle boşanabilmek için akıl hastalığının iyileşemeyeceğinin sağlık kurulu raporu ile belirlenmiş olması ve diğer eş için bu durumun çekilemez olması gerekmektedir. Elbette söz konusu hastalık evlilik süresi içinde ortaya çıkmış olmalı zira evlilikten önce ortaya çıkmış akıl hastalığı kesin hükümsüzlük sebebidir, evliliğin iptali davasını gerektirir. Akıl hastalığından dolayı boşanma davası açabilmek, herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.

                Boşanmanın özel sebeplerinden bir diğeri ise hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranıştır. Hayata kast, kişinin eşini öldürme niyetini açık etmesi şeklinde açıklanabilir. Açık etme çoğunlukla sözlü olsa da her türlü hareket ile vuku bulması da olasıdır. Pek kötü davranış, kişinin eşinin sağlığına ve vücut bütünlüğüne yönelik saldırılarına denir; örneğin eziyet, dövme, aç ve susuz bırakma gibi doğrudan yaşama hakkına ve vücut bütünlüğüne saldırı niteliğindeki davranışlardır. Onur kırıcı davranış ise, kişinin eşine onurunu kırıcı, küçük düşürücü hakaretler etmesi ve bu yönde hareketlerde bulunmasıdır. Küçük düşürme, hor görme, hakaret etme gibi daha ziyade kişinin ruh sağlığına yönelik saldırıları burada sayabiliriz. Yine affeden eşin affa konu hareketlere dayanarak boşanma davası açma hakkının ortadan kalktığını söylememiz gerekir, ayrıca altı ay ve beş yıllık zamanaşımı süreleri burada da mevcuttur.

                Boşanmanın beşinci özel sebebi ise suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme olarak düzenlenmiştir. Öncelikle her suçun dava konusu yapılamayacağını söylemek gerekir, önemli olan şey suçun küçük düşürücü suç olup olmadığıdır. Bu noktada hakim somut olaya, suçun gerçekleştiği yere ve toplumun suça bakışına bakarak bir değerlendirme yapmalıdır. Haysiyetsiz hayat sürme ise kişinin genel ahlaka, şeref ve itibar gibi değerlere aykırı olarak yaşanılan hayatı ifade etmektedir. Bu yönde bir işi meslek edinmek şeklinde olabilir, kişinin yaşam tarzını sayılan yönde değiştirmesiyle olabilir ancak esas olan haysiyetsiz hayatın davanın açıldığı zaman dahil olarak bir süreklilik arz etmesidir. Bahse konu sebebe dayanarak açılacak dava bakımından bir hak düşürücü süre yoktur.

                Boşanma davası, taraflardan birinin yerleşim yerindeki yahut tarafların davadan önce son kez altı aydan beri birlikte ikamet ettikleri yerleşim yeri aile mahkemesinde açılmalıdır.

Özdemir Hukuk & Danışmanlık

İletişim

Gökmeydan Mh. Sarper Cd. No:14/6 Odunpazarı/Eskişehir

0222 408 88 26
info@ilknurozdemir.av.tr