Avukatlık Mesleği'nin Tarihsel Gelişimi ve Tanımı
Tarihi boyunca bir arada yaşama güdüsüyle çeşitli toplumsal birliktelikler yaratmış olan insanlık, bu birlikteliğin devamı için sorunları çözmek ve uyuşmazlıkları gidermek amacına özgü kurumlar da var etmiştir. Tarafların savunması; mahkeme önünde etkileyici konuşma yapabilme, usule hakim olma gibi kaygılardan ötürü zamanla bu alanda faaliyet gösteren kişiler ortaya çıkmıştır.
Avukat kelimesi Yunanca ‘ayrıcalıklı olan ve etkileyici, güzel konuşan’ anlamlarına gelen Advo Catus tamlamasından gelmektedir. Elbette bu isimlendirme neticesinde avukatlık faaliyeti, bu işi yürütebilecek kişiler bakımından da sınırlandırılmaktadır. Yurt savunmasına katılmayan, anne-babasına saygısızlık yapan, onurlu bir hayat sürmeyen kişilerin avukatlık yapamayacağı kabul edilmiştir. Söz konusu tarihsel gelişim neticesinde tarihin ilk barosu da Atina Şehir Devleti’nde Atina’nın ilk kanun koyucusu olduğu düşünülen Drakon tarafından yapılan hukuki düzenlemeler neticesinde ortaya çıkmıştır.
Antik Yunan Felsefesi’nin özellikle hukuk ve devlet yönetimi açısından çok etkilediği Roma’da da avukatlık onurlu ve yüce bir meslek olarak kabul edilmiştir hatta bir avukatın hizmetini satması dahi utanç verici ve mesleğe uygun düşmeyen bir davranış olarak kabul edilmiştir. En başta, ücretli avukatlık bu soylu mesleğin bağımsız olması gerekliliğine aykırı görülmüştür.
Antik dönemin sayılan parıltılı günlerinden sonra Ortaçağ’da avukatlık herhangi bir öneme, değere sahip olmayan bir meslek haline gelmiştir. Çünkü engizisyon mahkemeleri insanlara savunma hakkı vermemekte ve işkence, zorla itiraf gibi yöntemlerle yargılama yapmaktaydı. Doğal olarak, sağlıklı bir muhakemenin olmadığı bu dönemde avukatlık da önemini yitirmiş ve gelişimini durdurmuştur. Yeniçağ ve Rönesans ile aklın, bilimin ve felsefenin toplumsal yaşamda, siyasette, sanatta ağırlık kazanması ile savunma ve adil yargılanma hakkı birçok gelişme göstererek eski günlerine yaklaşmıştır. İlerleyen dönemlerde avukatlar için ‘adaletin şövalyesi, canlı kitap’ gibi isimlendirmeler yapılacaktır.
Bizim coğrafyamızda ise avukatlık mesleğinin modern anlamda yahut kendi zamanı açısından batıdaki anlamıyla karşılık bulduğu dönemleri görmek için 150-200 yıl kadar geriye gitmek gerekecektir. Söz konusu tarihler Osmanlı modernleşmesinin başladığı ve Islahat0 ve Tanzimat Fermanları ile 1. Meşrutiyet’in İlan edildiği dönemleridir. Devletin her kademesinde ve organında batıyı yakalama kaygısıyla çeşitli reformların hayata geçirildiği bu dönemde tabi ki hukuk sistemi de yeniden düzenlenmiştir. 1876 yılında ilan edilen “Dava Vekilleri Nizamnamesi” ise avukatlık mesleğini düzenleyen ilk metin olması açısından son derece önemlidir. Hatta bu kanunla baroların öncülü sayabileceğimiz bir meslek örgütü kurulması emredilmiştir. Nitekim 1878 yılında ilk Genel Kurul toplantısını yapan söz konusu cemiyet ilerleyen süreçte İstanbul Barosu halini alacaktır. Ancak ilk baromuz 1872 yılında Bareau de Constantinople (İstanbul Barosu) adıyla Louis Amiable tarafından kurulmuştur.
Elbette Cumhuriyet ile her alanda yaşanan değişim dönüşüm avukatlık mesleğini de etkilemiştir. Henüz 1921 Anayasası’nın eksikleri dahi giderilmeden, 1924 yılında Muhamat (Avukatlık) Kanunu çıkarılmıştır. Daha sonra 1938 yılında 3499 sayılı Avukatlık Yasası çıkarılmıştır ve bu kanun da hala yürürlükte bulunan 1969 tarihli Avukatlık Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Tarihsel gelişimi ışığında avukatlık mesleği hakkında kişilerin hak arama özgürlüğünün güvencesi olan, uyuşmazlıkların çözümü ve tarafların menfaatlerini savunma açısından kamusal faaliyet yürüten, yargının bir diğer kurucu unsurudur diyebiliriz. Geniş bir tahsil alanı bulunan avukatlar elbette bu faaliyeti bir meslek olarak yürütmekte olup; ceza avukatlığı, boşanma avukatlığı, iş avukatlığı gibi çok çeşitli alanlarda kamuya hukuki hizmet sunmaktadır.